Bu kesimleri Antalya ve İstanbullarda defalarca ağırladı. Türkiye’yi bu Anti-Kürt Koalisyonu‘nun ana karargahına dönüştürdü. Para verdi. Olanak sağladı, lojistik destekte bulundu. Bunlarla da yetinmeyerek bu güçlere askeri eğitim kampları açtı, her türlü silahla donattı. Kürtlere karşı savaşmaları için sınıra kadar escortluk etti. Yaralılarını ambülans gönderek getirtip tedavi etti.

Bunlar da kafi gelmedi. Bu kez ilanlarla savaşçı kiralama işine koyuldu. Çeçenistan ve Kafkasya‘dan’dan, Irak ve Suudi Arabistan’dan, Tunus, Mısır ve Libya’dan, Pakistan ve Afganistan’dan ne kadar tescilli cihadist varsa savaşmaları için Kürdistan’ın Rojavası’na gönderdi. Bununla da muradına eremeyince bu kez de içerden çete devşirme yoluna gitti ve oltaya takabildiği Kürt ve Türk gençlerini bu dünyada bir Huri ile değilse bile, öteki dünyada 40 Huri aşkına Kürdistan’a cihada gönderdi.

Kürtler son birbuçuk yıldır ağırlıklı olarak Türkiye’nin himayesi ve denetimi altındaki bu çetelere karşı Yurt Savunması içindeler. YPG ve Asayiş Güçleri kahramanlık destanları yaratarak ülke ve halklarını yeni istilacılara karşı savunuyorlar.

Dün sayıları belki birkaç binle sınırlı olan YPG ve Asayiş Güçleri enfal operasyonlarına çıkmış bu istilaci güruhlara karşı vermiş olduğu Yurt Savunması sonucu bugün birkaç misline çıkmış durumda. Abartısız bir ifadeyle her haneden en az bir kişi bu kutsal ve onurlu Yurt Savunması’nda yer alıyor. Babalar oğullarını, analar gelincik kızlarını çapulcu sürülerine karşı savaşmaları için Kürt Silahlı Kuvvetleri’ne teslim ediyorlar. Gerekirse kendilerinin de bu göreve birer sıra neferi olarak hazır olduklarını belirtiyorlar.

İş Yurt Savunaması’na geldiğinde artık herkes seferberlik halindedir. İş bu aşamaya geldikten sonra artık yaş ve cinsiyet, politik eğilim ve dini inanç önemini yitirir. Herkes sıraya girer, bir ve eşittir.

İşte Türk devletinin gözü dönmüş bu Kürt düşmanlığı bir halkı tümden birleştirdi, birbirine kenetledi. Bir toplumu ayakları üstüne kaldırdı. Tüm renk ve farklılıklar flulaştı ve önemini yitirdi. Varsa yoksa bu işgal girişimine karşı ne pahasına olursa olsun birlik kendini dayattı.

Sadece Rojava’da değil. Kürdistan’ın dört diyarı aynı duyarlılılıkta birleşti. YNK’nın yaşları yetmiş-sekseni bulmuş kadim peşmergeleri Yurt Savunması’nda Rojava’nın yanında olduklarını, gerekirse Yurt Savunması’na katılabileceklerını belittiler. Bu bir duyarlılığın, ortak ulusal ruh halinin bir yansımasıdır aynı zamanda, hem de baş tacı edilecek bir duruş ve yurtseverlik örneğidir.

Kürdistan’ın Rojava’sında bunlar yaşanırken PYD lideri Salih Müslüm Türk yetkililerle görüştü. Türk yetkililer, Müslüm’den bu cihadcı gruplara, bu Müslüman güruha yapılan yardımlara ilişkin kanıt ve belge istemişler. Salih Müslüm elindeki kanıtları vermiştir herhalde. Ama asıl kanıtlar Türkiye’nin “stratejik ortağı” Amerika’nın elindedir. Davutoğlu “merak” ediyorsa ABD’li yetkililerden bunları fazla bir çabaya ihtiyaç duymadan temin edebilir. Kaldı ki bu kanıtlar ABD’nin elinde olduğu için geçen yıl TC’nin gayri meşru çocuğu El-Nusra terör listesine alındı ve TC’nin başına yeni bir çuval geçirildi.

Açıktır ki Davutoğlu ve ekibi böyle bir talepte bulunarak Kürtleri aptal yerine koyuyor ve hakarette bulunuyor. Hakaret bununla da bitmiyor. Erdoğan ve Davutoğlu önüne gelen her Müslüman Kardeş ve her türlü türeviyle bizzat görüşüyorlar. Ama sıra ülkelerini eski ve yeni istilacılardan temizleyen Kürtlere gelince muhatap olarak ileri sürülenler MİT ajanları ve Dışişleri memur ve bürokratlarıdır.

Keşke görüşme teklifi geldiğinde S. Müslüm kabul etmeseydi ve muhataplarının siyasi temsil yetkisine sahip kişiler olmasında diretseydi. Ya da kendisi gitmeyip muhataplarının kategorisinde yetkililer gönderseydi. Umarız bir sonraki görüşmede buna dikkat edilir.

Kürt sorunu belki dün istihbarat yetkilileriyle görüşülebilecek bir sorundu. Ne var ki bugün için değil. Kürtler artık Ortadoğu’da dikkate alınması gereken oyun kurucu aktör pozisyonundalar. Sorun bundan sonra siyasilerin saha ve masasında. Aşağısı ile yetinmek Kürt sorununun geldiği aşama bakımından geri bir adım sayılır.

Kürdistan’ın Rojavası bir yıldır kurtulmuşsa TC’ye rağmendir. Kürtler bugün geleceklerini belirleme noktasına gelmişlerse Türk devletine rağmendir. Bu nedenle de Türk istihbarat yetkilileri ve bürokratlarıyla görüşmeye, Ankara ve İstanbul’da ağırlanmaya o kadar da değer biçilmemelidir.

Bugün bir ölüm-kalım savaşı yaşanıyorsa, sorumlusu Türk devletidir. Bugün Rojava’da katliamlar yaşanıyorsa, siviller rehin olarak alınıyor, köyler, kentler yağmalanıyor ve Kürtlerin namusu helaldir fetfaları çıkarılıp enfal operasyonlarına start veriliyorsa TC sayesindedir. Bugün bebeler açlıktan ölüyor, hastalar tıbbi malzeme ve ilaç sıkıntısından dolayı yaşamlarını yitiriyorlarsa sorumlusu Türkiye’dir. Türk devleti kirli ellerini Rojava’dan çektiği an gerisi kolaydır. Bakalım bu cihadcı güruhlar halkın öfkesi ve Yurt Savunması’na karşı ne kadar dayanabilecekler.

([email protected])

F
E
E
D

B
A
C
K